Tarih beni yazmıyorsa ben kendim yazarım!

23 Şubat 2014 Pazar

Pilates günlükleri


                                                               
                               
 Kapı komşumuzun bir kızı var. ten rengi esmer olmasına rağmen saçlarını sarıya boyatmış kendine uygun saç rengini seçmeyi bilmediği gibi kendine uygun kocayı da bulmakta çok zorluk çekiyor azimli bir şekilde koca arıyor her gün seçtiği kocalardan bahsediyor ertesi gün farklı bir listeyle geliyor bir hayırlısıyla evlense diye dua etmeye başladım nasıl piskolojik baskıya maruz kaldıysam artık. 
Bu abla kendine abla dememden haz etmese de -abla yani bildiğimiz abla-  ben yinede diyorum beni her gün gittiği platese her gün davet ediyordu en sonunda bacaklarımın babannemin bacaklarına benzediğini fark ettim ve sıkılaşmam gerektiğini düşündüm bu ablanın masum teklifini kabul ettim.
Kıçıma bir tayt geçirip ablanın kapısına vurdum ona düğün makyajıyla spora gitmenin çok anlamsız olduğunu anlatmakla vakit kaybetmdim çünkü anlatsam da anlamıycaktı. Spor salonuna gidene kadar soğuk vücuduma işledi birdahakine içlik giymeyi düşünüyorum oda tayt sonuçta. spor salonuna gidince kızlar bakınnn bu kurebiyem diye beni tanıştırdı kurabiyeyle ne ilgim var benim kedimiyim ben o ne biçim isim ya. bende ona lahmacunum çiğ köftem diyicem görecek gününü.
 platese başladığımda çok hoşum gitti tam benlik dedim hiç acemilik çekmedim bolca nefes alıp verdikten sonra ayağa kalkmaya yeltendiğimde karın bacak hatta kıçımda bile şiddetli ağrılar hissettim öyle ki hareket edemedim o nasıl bir kas ağrısıdır hoca olur öyle ilk seferde yaptıkça geçer dedi ama ben sokakta altına yapmış çocuklar gibi yürüyorum . Gülemiyorum bile oturduğum yerden kalkamıyorum sürüne sürüne okula gittim bir arkadaşım ceylan gibi sekerek üstüme üstüme geliyodu sarılmak için ben öyle korktum ki çığlık attım dur lan dur ben plates yapmış insanım diye bu söz size çok anlamsız gelebilir ama lütfen platesle yeni tanışmış insalara saygılı olun onlar beş dakikalık yolu bir saatte gidebilir merdivenlerden ağlıyarak çıkabilir. Bu arada sporda çok tatlı teyzeler var yanlarına kek yapıp getiriyorlar çıkışta kebapçıya uğruyorlar spora değil de pikniğe geliyorlar sanki. Bunlarda biri senin ne işin var burdaa diye çıkıştı bana sen git biraz daha yemek ye de gel böyle kız mı olur kız dediğin etli olur diye azarladı beni ona zayıflamak içi değil sıkılaşmak için geldiğimi anlatamadım çünkü böyle teyzelerin beyinlerine bir şeyleri anlamaya karşı kurulmuş bir mekanizma var ne derseniz deyin anlamazlar boşuna çabalamayın.
Erkeklerin geldiği saatte ise oradan kaçmak için çok çaba harcadım kızlar kaslı erkeklerden hoşlansa da ben korkuyorum kısacık boyum var zaten (165 ) biri görmeden yanlışlıkla üstüme bassa işim biter oracıkta can veririm. Ama platese devam etmeyi düşünüyorum hem sevgili göbeğimde bir şeylerin değiştiğini fark ettim. Bu gün plates hakkında bir arştırma yapıyım dedim arama matoruna plates yazdım ve çok şey öğrendim mesela Ebru şallının Sinan akçılla ilişkisi olduğunu Eşinden ayrıldığını 2 oğlu olduğunu ve dahasını Türkiyenin pilates anlayışı buymuş 
Birde bu pilates mi ? yoksa plates mi? bilemedim. 

16 Şubat 2014 Pazar

Toprak kokan isnanlar




İstanbul'a dönmeden önce babama gittim sadece babama gittim dersem yanındakilere haksızlık olur.
Aileme gittim. Dedem oğlunun yanında yatıyor, babamda oğlunun yanında yatıyor, abim ise amcasının yanına kıvrılmış, çok mutlu gözüküyorlardı aslında toprak gibi gözüküyorlardı ama bence mutludurlar, öyle hayal ettim yani. Hatta kıskandım biraz aralarına kıvrılmak istedim onların dünyada bir arada olduğu günleri hatırlayınca bunu düşünmemek elde değil.
Keşke her mezara içindekinin kokusu sinse, her mezar sahibi gibi koksa gerçi sahibi gibi kokuyor ya onlarda toprak olmuşlardır dimi ? Şimdiye kadar çürümüşlerdir düşünsenize ailem çürüyor.
Abimin o güzel yüzünün çürüdüğünü düşünmek hiç iç açıcı bir durum değil, babamın o güzel gözleri, peki dedelerin sakalları onlara ne oldu acaba hala beyazlar mı?
Çok ilginç ölüm denen şey, ömrünüzü birlikte geçirdiğiniz insandan bir daha haber alamamak.
Üzüldüğüm şey hangisi karar veremiyorum özlediğime mi üzülüyorum? Yoksa haber alamayışıma mı ? Yada tek üzüldüğüm kendi acizliğim mi? Mütemadiyen hepsine birden üzülüyorum.
Aslında bu üzüntü kelimesi çok basit kaçar bu duyguları tercüman etmeye, zira en sevdiğim kolyemi kaybedince de üzülmüştüm ikisi de aynı kelime ama duygular çok farklı, acaba bu duyguları tabir edebilecek kelimeler var mı? bence yoktur olsaydı yazardı birileri hiç okumadım böyle şeyler yaşadım sadece...
Mezarlıkta onlara öylece bakarken bedenimin geleceğini görüyorum aslında, ruhum ne olacak hiç bilmiyorum
hayatıma bakınca ruhumun akıbetini iyi görmüyorum...
Ama yaptığım şeyler denizi sulamak gibi saçma ve gereksiz biraz daha yararlı işler yapabilseydim belki ruhum daha rahat olurdu...
Eğer mezarlık bu kadar merkezi bir yerde olmasaydı orada dikilip düşüneceğime öyle bir ağlardım ki göbeğimde ki kaslar ağırıncaya kadar. Çok ağladığımda göbeğimdeki kaslar hep ağırırda.
Böyle bencilce üzülmeye devam edince yaşamam gereken hayatı unutuyorum hep.
Karşımdaki mezarlıklara da şükretmem gerektiğini düşününce rahatladım ya onlarda olmasaydı?
Bir mezarlıkları olmayadabilirdi o zaman nereye giderdim ben?
Ailemin mezarlığı olduğu için sevineceğim aklıma gelmezdi her açıdan bakmak lazımmış.
Böylece ailemin yanından gözümden bir damla yaş akıtmadan gülümseyerek ayrılamayı başardım.
Bazen Müslüman olarak doğduğuma çok az şükrettiği mi fark ediyorum eğer bu dine inanmasaydım bir küçücük aklım var onu da kaybederdim.

14 Şubat 2014 Cuma




Bu güne gereğinden fazla önem verildiğini düşünüyorum
Herkesin romantik olmak için and içtiği bir gün ne kadar romantik olabilir ki ?
Madem her gün aşığız neden bu gün kutluyoruz ?
Her gün bayram olmadığı için bayramlar bayramdır, her gün bayram olsaydı bayramlar olmazdı.
Öyleyse her gün sevgili olmadığımız için mi bu günü kutluyoruz ?
Yani her gün sevgili olsaydık sevgililer günü olmazdı..
Her gün aşık olan insanın aşk günü olur mu hiç ?
Mantıksız bikere...

8 Şubat 2014 Cumartesi

Sıklmaktan sıkldım





 Sıkılmadan yapabileceğime inandığım tek bir şey var oda sıkılmak. 
İstediğimde her şeyi yapabileceğime inanıyorum ama istemeyi yapamıyorum. 
Her şey den o kadar erken sıkılıyorum ki etrafım yarım kalan şeylerle dolu. Bir şeye başladım mı 15 gün süre içersin de bitirirsem ne ala bitiremezsem yıllarca etrafta dolanır zavallı kitaplarım gibi onlara zavallı diyorum çünkü gerçekten acınacak haldeler okumadığım kitapları kütüphaneme koymam onlarda etrafta dolaşıp duruyorlar. Dün bir kitaba başladım bu gün bitirdim eğer bitirmeseydim diğer kitaplarım gibi ser sefil olacaktı kitapları kütüphaneden almayı daha seviyorum böylece götürene kadar mecburen okuyorum. Yarım bıraktığım bir ton film var. Ve tabi ki bir ton yarım kalmış yazı bundan öncede bir yazı yazıyorum ama zavallının kaderi ömür boyu taslak olacak. Eskiden çok sık post yazarım şimdi yılda bir yazıyorum bütün blogları okuyorum ama yorum yazmaya üşeniyorum. 
Hatta yemek yemeyi her sabah yatağı düzeltmek gibi sıkıcı buluyorum sadece kahvaltı yapmayı seviyorum diğer zamlar ağzıma bir şeyler atarak midemin istediğini yerine getiriyorum tatlı istiyorsam bir paket çikolata yeterli bazı zamanlar  günü vişne suyuyla geçirirdim.
Bir gün bir karar aldım sabahın köründe kalkıp yürüyüş yapacaktım evi yakın olan bir arkadaşıma gidip -bak o kadar ciddi olalım ki birimizin ayağı kırılsa diğerimiz onu tekerlekli sandalyele götürecek tamamı ? dedim kızda tamam dedi  ilk haftalar gayet iyi geçti sonra her sabah aynı şeyi yapmanın sıkıcı olduğuna karar verdim ve arkadaşıma vazgeçelim bu sevdadan dedim kız tabi alışmış benim yarım bıraktığı işlere.
 Bunun gibi bir çok şeyi yarıda bırakıyorum hatta bir kere bacağıma ağda yapıyordum önce sağ bacağımı yaptım ve solunda sıkıldım ve bıraktım ve epeyice uzun bir süre öyle dolaştım buna inanmak güç olabilir ama yaptım. Okuluma nasıl devam ettiğim konusunda hayretteyim sanırım annem sayesinde ve ileride 4 yıl boyunca belki daha fazla okuyacak olmam beni bunaltsa da direnme hakkım yok. Her gün 2,5 litre su içmeye karar verdim biraz sağlıklı olmam gerektiğini düşünerek, bir kaç gün sonra iki bardağında yeterince sağlıklı olacağına karar verdim. Yazın arkadaşlarla anlaşıyoruz işe girelim çalışalım diye en erken ben pes ediyorum. Bir git gelim bazı dönmeler inanılmaz bakımlı oluyorum bazı dönemler ise saç taramanın dahi anlamsız olduğunu düşünüyorum.Her kese soruyorum bişileri sürekli yapmaktan sıkılmıyormusunuz diye genelde cevap aynı sıkılıyoruz ama mecburuz ben sanırım kendimi bir şeylere mecbur etmeyi sevmiyorum bir şeyden sıkıldıysam üzerime pek gitmiyorum hemencecik bırakıyorum.
Ama bildiğim bir şey var sıkılmaktan çok sıkıldım 
bende düzenli insanlar gibi bir diziye başlayınca sonunu getirmeyi (çalıkuşunu yarıda bıraktım da ) spor salonlarında vakit geçirmeyi masaya oturup yemek yemeyi istiyorum.
Aramızda kalsın ama sevdiceğimden de  zaman zaman sıkılırdım her gün gelip okuldan alması bana sıkıcı geliyordu ona gelme desem aklından bir ton şey geçirim üzülecekti onun Rusya ya gitmesi benim için sanki biraz iyi oldu her ne kadar özlesem de...




özürlümüyüm acaba ?

konuyla ilgisi yok ama şöyle bir fotoğraf gördüm paylaşmadan edemedim dursun bir kenarda bu adamlara bayılıyorumm.